19 Mayıs 2015 Salı

Mürşid-i Kamilin Vasıfları?

Her vasfını, her güzel sıfatını sayıp dökemezsek de.. Bir nebze demiş olalım: 

Niyazi Mısri Hazretleri nazmen buyurmuş:

Her mürşide meyil verme, yolun sarpa uğratur
Mürşid-i Kamil olanların yolu gayet asan imiş..


Meyil verme, kapılma yani..

"Asan", yani kolay, çabuk diyor.. Mürşid-i Kamil'i bulanların, ona ulaşanların yolları gayet kolay akar gider.. Hedefine de vardırır..

İlk dizede, ancak önemli bir uyarı var:

Demek ki her mürşidim diyen gerçekte ehil, Kamil Mükemmil Mürşid-i Kamil olmayabiliyor.. Allah muhafaza etsin, Kamil olmayan, ehil olmayan Mürşidlerin yolu da sarpa sarır, yokuşa çıkar diyor.. Ama bu yokuş, öyle aşılabilecek bir yokuş değil.. Sarp, dik bir yokuş.. Çıkmak, aşmak imkansız..

Sahteleri var diye, içinde Mürşid arzusu uyananların imtina edip çekinmesi ise doğru değildir.. 

Eğer kendine bir gerçek Mürşid ararsan önüne çıkan fırsatlara bir bak.. 

Filan Mürşid-i Kamildir denirse, onun meclisinde otur biraz da olsa konakla.. Etrafına, hal ve tavırlarına bak.. Onu kendi derununla hissetmeye çalış..

O meclisde dünya nakışları kalbinden çıkıp hatırına gelmiyorsa; Şeyh Efendinin cismaniyetine baktığında içinde ulvi duygular uyanıyorsa; Allah'a olan sevginin kalbinde canlanmaya başladığını hissediyorsan; göğsünde İslam'a karşı bir genişleme ve şevk duyuyorsan bil ki doğru yerdesin...

Hele bir de o mübarek, sohbet ederse can kulağıyla dinle.. "Elest" bezminde Allah'a verdiğin Kulluk sözünü hatırlatacaktır kelamlarıyla, eğer hakiki bir Mürşid ise.. 

Kimse sana kolay tarif edemez.. Eğer hissedersen, sen de kimseye tarif edemezsin! O mübarek kelamların tesiriyle "Elestu bi Rabbikum" emr u fermanı ruhunda çınlamaya başlar..

Muhtemeldir ki o güne kadar yapamadıklarından ve işlediklerinden bir pişmanlık ateşi düşer ciğerlerine.. 

"Ah ben ne yaptım? Nasıl da ömr-i nazeninimi böyle boşu boşuna geçirdim.. Halbuki ben Allah'a söz vermiş idim.. Kalbime O'nun sevgisinden ve O'nun arzusundan başka hiç bir hevesi sokmayacak, cismimle ve ruhumla Ona kulluk edecektim.. Ya Rabbi, sen beni bağışla! Ya Rabbi, sen beni bağışla! Ya Rabbi, sen beni bağışla!" nidaları yükselecektir vicdanından..

Bir de o mübareğin silsilesini sor.. Kesintisiz, atlamadan tariki geldiği gibi Aslına yani Peygamber Efendimize dayanıyor mu? O filancadan almıştır icazetini, yetkisini.. O da Ondan önce gelenden.. O da kendinden önce gelenden.. Böyle böyle Peygamber Efendimizin mübarek kademlerine kadar giden yolu izle, Silsiledeki mübareklerin tümünü baş tacı et.. Şüphesiz silsilenin sonundan el tutan, Peygamber Efendimizin elinden tutmuş gibidir.. Çünkü, o silsile bir "urvetul vuska" (sapasağlam bir kulp) tur.. El ele bağlı, ama el de kola bağlı...

Eğer arada bir kesinti varsa.. Atlama varsa çekin o kimseden.. Yolu sağlam değildir.. 

Bir de o mübareğin sevenlerine, bağlılarına bak... Halleri düzgün, sıfatları ve ahlakları üstün mü? Ben nerden bilirim, anlarım deme! Ruhun ve kalbin üstün olan sıfatı mutlaka celbedecek, hissedecektir.. Kamil sıfat kendini belli eder.. sen elinde olmadan onlara hayran olursun.. Onlar arasındaki hürmet, sevgi, tevazu, fedakarlık ve hatır gözetmeyi görünce istemeden o cazibeye kapılacak; dünyada ahirette bu güzel insanlardan ayrılmamaya ahd edeceksindir..

***

Sevenleri bir gün Sultan Baba'ya (Hacı İhsan Tamgüney Efendi'ye) sordular: 

"Sağlam bir tasavvuf çizgisinde hangi özellikler bulunmalıdır?" 

Sultan Baba, talebelerinin sorularına şu cevabı verdi: 

"Bugün tasavvuf konusunda sapla saman birbirine karıştığı, şeyhlerin sahtesi ile gerçeği yaygın bir biçimde her yanda bulunduğu için bunları birbirinden tefrik etmek zordur. Bunların doğrularını tanımak için şu ölçülere ihtiyaç vardır: 

1- Ehl-i sünnet ve ve'l-cemaat çizgisinde sağlam bir inanç,

2- Kitap ve sünnete uygun derin bir ibâdet hayatı (sâlih amel),

3- Düzgün bir muâmelât ,

4- Muhammedî bir ahlâk. (Güzel ahlak)

Sultan Baba, yine Tasavvuf'un ölçüleri içinde taşıdığı özellikleri talebelerine ve sevenlerine anlatırken şöyle sıralardı: 

a- Tasavvuf manevi tecrübe ile anlaşılan hal ilmidir,

b- Tasavvufi bilginin konusu ma'rifetullah'tır,

c- Tasavvuf tatbiki bir ilim olduğundan mürşid vasıtasıyla öğrenilir,

d- Tasavvuf kitaptan okuyarak öğrenilebilecek bir ilim değildir, çünkü tecrübe ilmidir.

e- Tasavvufun bilgi kaynağı felsefe ve kelâm gibi akılla sınırlı değildir. İlham ve keşf de bilgi kaynağı olarak kabul edilir. 

f- Tasavvufi eğitim, "tarikat" denilen özel yollarla kat'edilir.

***

Bir gün, genç bir üniversite talebesi Sultan Baba'yı ziyarete gider. Elini tazimle öper ve Sultan Baba'ya sorar: 

Sultan Baba, sahte dervişleri gerçek dervişlerden nasıl ayırabiliriz. Yani ölçü nedir?

Sultan Baba, O'na şefkat nazariyle bakarak şu cevabı verir:

Bak evladım, sana üç tane temel ölçü söyleyeceğim. Bunlara uyanlar gerçek, diğerleri sahte derviştir: 

1- Gerçek dervişler, haramlardan kaçınırlar, 

2- Gerçek dervişler, farz olan ibadetleri mutlaka yerine getirirler. Sünnetleri de terk etmezler. 

3- Gerçek dervişler, dünya işleriyle de ilgilenir ancak, hiç bir zaman ahireti unutmazlar.


(
alıntıdır)

***

Evet, gerçek Mürşidler hali, fiili ve ameliyle insana Allah'ı hatırlattıkları gibi; gerçek dervişler de Allah için her arzularından geçmiş olarak; hallerinde, fiillerinde ve amellerinde Allah'ı hiç unutmazlar.. Asla.. Uyurken dahi..

Bu zamanda bunlar olur mu, yaşanır mı ki demeyesin.. Allah, zamandan da mekandan da münezzeh olandır.. Onu zikretmenin de, sevmenin de devr u zamanı olmaz!

Bu yüksek hale ulaşmak için ehil bir yol göstericiye ihtiyaç var..

Bu yüksek hale ulaşmak için ehlinden zikrullah almaya ihtiyaç var

Bu yüksek hale ulaşmak için Mecnun'unkinden, Ferhat'ınkinden büyük bir Aşkullah'a ihtiyaç var..

Bu aşkı, Evliyaullah'ın (Allah dostlarının) kalbinde bulacaksın.. Orda makam ve karar kılmıştır..

"Mürşid-i Kamili arayamam, ben bilemem" dersen, eğer ezel takdir nasibin varsa o Mürşid seni bulacaktır. Duanı, niyazını eksiltme. Sıdk ile Allah'a dayan, Gör olmaz mı ihsan sana?

Baki selam.