TESBiH
KULLANMANIN HÜKMÜ
Takrir-i Rasul'e (Peygamberimizin sessiz onayı) mebni (esas alınarak), tesbih ve zikirleri,
sebha (boncuklarla yani tespihle), taşlar ve yahud iplerle yapmak meselesi:
Bunlar asla bid'at değil, müstehab hatta
sünnettir. İbnu Sa'd'ın tahric ettiği bir esere göre, Sa'd bin Vakkas radıyallahu anh, küçük
çakıl taşlarıyla tesbihlerini sayardı. Abdullah
bin İmam Ahmed'in de tahric ettiği bir esere göre, Ebu Hureyre, Ebu Hureyre radıyallahu
anh'ın da kendisine mahsus, iki bin düğümlü bir ipi vardı; onunla tesbihlerini
sayardı.
Deylemi'nin Firdevsi'nden tahric ettiği
Hazreti Ali'den gelen merfu' bir hadiste şöyle buyrulur: "Ne güzel
hatırlayıcıdır şu sebha." Nasreddin
elbani bu hadisin mevdu' olduğunu söylemiştir; fakat Şeyh Abdullah Hereri
Habeşi, reddiyesini yazmış olduğu risalede, bu
hadisin mevdu' (uydurma) olmadığını kaydetmiştir.
İmam Suyuti bu hususta El Minha fis Sebha adlı
eserinde şöyle diyor:
Selef ve haleften hiçbir kimse sebha ile
zikrin sayılmasını mekruh saymamıştır. Bilakis onlardan kısmi azamisi,
zikirlerini sebha ile sayarlardı.
Ebu Davud'un şarihlerinden Muhammed Mahmud
Hattab, el Menhelul Azbul Mevrud'da; Şeyh Halil Ahmed es Siharenfori,
Bezlul Mechud'da ve Avnul Ma'bud'un yazarı, 1486 nolu hadisin şerhinde;
ayrıca el-Mubar Kefburi, Tirmizi'nin 3553. hadisinin şerhinde, Suyuti'nin
ibaresini naklettikten sonra; "Sebha ile, taş ile, zikir ve tesbihlerin
sayılmasını bid'at sayanların sözlerine asla bakılmaz" demişlerdir.
Bunda asıl, Ebu Davud ve başkalarının tahric
ettikleri, Sa'd bin Vakkas'ın hadisidir. Muşarun ileyh (bahsi geçen zatlar) diyor ki:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'le
birlikte bir kadının yanına gittim. Ne bakayım ki önünde hurma çekirdekleri
(yahud ufak taşlar) vardır; onlarla tesbihlerini sayıyordu. Peygamber
aleyhisselam ona:
Bundan daha kolayını ve daha faziletlisini
sana söyleyeyim:
Subhanallahi adede ma halaka fissemai.
subhanallahi adede ma halaka fil'ardi ve Subhanallahi adede ma halaka beyne
zalike ve Subhanallahi adede ma huve Halikun Vallahu Ekber mislü zalike
velhamdü lillahi mislü zalike ve la ilahe illa Billahi mislu zalike buyurdu."
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu,
taşlarla tesbih saymaktan men etmemiştir (yasaklamamıştır). Eğer mekruh olsaydı men ederdi. İşte bu hadiste, taşlarla, sebha ile tesbih
ve zikrin sayılmasına delil vardır. Bu
hadisi Tirmizi, Nesei, Ibnu Mace, Hakim'in ve daha başkaları tahric
etmişlerdir (nakletmişlerdir). Kaldı ki, el Elbani'nin mevdu' saydığı Deylemi'nin hadisini, Şevkani
de naklediyor. ve mevdu'dur demiyor.
Netice-i meram namaz tesbihlerini parmakla yapmak
sünnettir, sebha da caizdir. Bid'at tarafı, sebhaya üfürmek ve dili
kıpırdatmaksızın devretmektir.
Her halukarda hatme, teveccüh ve nefy u
isbatın taşlarla, parmaklarla, tesbihle sayılması varid olmuştur. Mesela Ebu
Davud, Tirmizi ve Hakim'in de tahric ettikleri "Siz kadınlara tesbih,
tehlil ve takdis gerek.. Parmaklarınızın eklemleri ile bunları sayınız. Çünkü
onlar (yaptıklarından) sorumludurlar.
Lehte ve aleyhte konuşucudurlar. Sakın ha, gaflete dalmayın; unutursunuz." mealindeki hadis-i şerif konuya
delildir.
Münavi diyor ki, İmam Suyuti, Celaleddin
Bulki'nin muasırlarından şunu nakletmektedir: Bu hadisin zahirine göre,
şaşırmaktan emin olan kimseye nazaran parmaklarla tesbih saymak, sebha ve taşla
saymaktan daha efdaldir (daha değerlidir). Eğer emin olunmazsa sebha ile efdaldir.
Gerçekte birçok evliyanın ellerinde sebha
bulunmuştur. Hatta Cüneyd Bağdadi'ye: Sen de mi sebhayı eline alıyorsun,
denilince: "Evet, bununla Rabbim Teala'ya kavuştum. Artık bu yoldan ayrılmam.
(Yahud) Başlangıçta bunu kullandık; nihayette bırakmayız. Kaldı ki dilim,
kalbim ve ellerimle zikretmeyi severim" demiştir.
Sebha'nın mendub olmasının şartları vardır: Dil ve kalb yahud cemiyetle zikretmek ve
bunu çok gizli yapmak şarttır. Yoksa gaflet halinde (kalb başka şeyle meşgulken) elde sebhayı tutanın
devretmesi; sebha tanelerini süslendirmek, çok pahalı tesbihi elde tutmak; kalb
ve dil dünya ile meşgul iken şakır şakır devretmek, en çirkin bid'at ve
mekruhtur.
Şeyh Ahmed Gümüşhanevi ve İmam Münavi bu
hadisin şerhinde yukarıdaki paragrafları özellikle yazmışlardır.
Bunlardan daha çirkini, zamanımızdaki
adetlerdir. Görürsün adam, sağa sola baktığı halde kalbi çarşı pazarda
gezerken, tevhid ve tehlil hatmi diye birbirlerine taşları devrederler. bu
mevtanın ruhuna okunan tehlilmiş.. bunun aslı esası yoktur. Para mukabilinde
olursa daha çirkin bid'attir. Bunun
için yapılan vasiyetin batıl olduğunu, Mevlana Halid'in kahraman halifelerinden
İbnu Abidin de tasrih etmiştir.
Bir de namazdan
sonra cemaat ferdleri ve yahud imamın, tesbihleri dağıtmaları veya atmaları da
çirkin bid'attir. Hele biri sebhayı alır, üfürür; dilini hiç kıpırdatmadığı
halde aşağıya yukarıya devreder. Oyuncak!.. Hatta müezzin "Subhanallah"
komutunu verir; bazı kere tecrübe olsun diye "sub, sub" dediğim halde
yine zor yetiştiririm. Bir de insanların kapmaca (hızlı hızlı) tesbih çekmeleri yahud
zikretmeleri, bid'atten de çıkarılmış bir bid'attir. (daha büyük yanlıştır)
Beykoz – İstanbul’daki Tepeköy Cami’sinden yapılan zulüm için Google Haritalarda hem mekana hem de müftülüğe şöyle bir yorum yaptım ama moderatörlük onlarda olduğundan yayınlanmadı. Müezzin demenin bin şahit gerektirdiği kötü şarkıcılardan yıllardır muzdarip biri olarak bu yorumu buradan da paylaşmak istedim.
YanıtlaSilTepeköy Cami (Beykoz – İstanbul)
Beykoz Müftülüğü sponsorluğunda namaz kılmayan insanları namaz kılmaya değil tam tersi namaz kılan insanları namaz kılmamaya teşvik edecek derecede dünyanın en kötüleri sayılabilecek karı gibi sesleriyle karı gibi çığlık atan şarkıcıların (pardon sözde müezzinlerinin) bulunduğu, şarkı söyler gibi sözde Ezan-ı şerif okuduğu veya Beykoz müftülüğünün merkezi sisteminden torpilli şarkıcı kargaların seslerinin son desibel sınırında yansıtılarak insanlara eziyet edildiği cami.
Saf tutulmadığından (veya Hazreti Peygambere (SAV) muhalefet yoluyla araya şeytanların doluşacağı kadar boşluk bırakılarak sözde saf tutulduğundan) Korona usulü cemaat namazının Fıkhen ve Dinen zaten bir hükmü olmadığı için orada performans sergileyen sözde müezzinlere (zannımca sayıları 5-10 arası) 5000 TL maaş verilmesi, rant merkezi haline gelmiş etkisiz kurum Diyanet’in camilerin faturalarını ödememesine rağmen bütçeden ha bire para dilenmesini ve bu dönemde bir kısım insanların ateizme yönelmesini çok iyi açıklıyor.
Bir de çok güzel okuyorlarmış gibi desibel sınırlarına riayet etmeden bozuk hoparlörün seslerini sonuna kadar açmaları tam bir faciadır. Müslümanım ve bunlardan razı değilim. Bu şekilde devam edecekse ismi “Kargalı Cami” olarak değiştirilse daha isabetli olur!
İşletme Sahibinden (Cami Sorumlusu) Gelen Yanıt:
“Sekiz aydır camimize müezzin yok kim kast ettiniz anlamış değilim”
İşletme Sahibine Verilen Yanıt:
Sayın Cami yetkilisi, yorumumda da belli olduğu üzere kastım oldukça nettir. Camide müezzinlik yapan maaşlı veya maaşsız kişiler ya da beyanınızın işaret ettiği üzere Beykoz müftülüğünün merkezi sisteminden yansıttığı kovulmuş eski Diyanet başkanı Mehmet Görmez’in planı doğrultusunda konservatuvarlarda Ezan-ı Şerifi katletme eğitimi almış, Bülent Ersoy hayranı olan ve bilhassa karı gibi çığlık atan ve sesini dansöz gibi kıvırtan tegannicilerdir (Allahu Ekber’i Illahu Ekber diye okuyan aleyk kelimesini bile düzgün telaffuz etmeyip aleyyyyy diye uzatanlardır).
Bu facianın tek sorumlusu merkezi sistem ve Beykoz müftülüğüyse ve dahliniz yoksa sizi mesajımdan tenzih ederim ama diğer imamlar gibi cami imamı olarak bu garabete yıllardır sessiz kaldığınız için de teessüflerimi sunarım.