25 Ocak 2015 Pazar

Şeytandan Dahi Gizlenecek Zikir?





Bir kalbi, ancak, ehlinden (mürşid-i kamilden) alınan gizli (kalbi) zikir ve rabıta nuru tasfiye eder, saflaştırır, temizler. Gerisi kalbe tam bir ilaç değil... 

Bir kere, Ayet-i Kerime'de "Kalbler Ancak Allah'ı zikir ile mutmain olur" (Rad, 28) buyruldu.. İlimle, ibadetle, tedrisle, okumakla, yazmakla şunla, bunla buyrulmadı... İlim ve ibadet gereksizdir denilmiyor. Yanlış anlatmayalım. İlim ve ibadet, yani ahkam (İslam’ın emir ve yasakları), tatbik edildiğinde bedenimizi, yani dışımızı temizler; insanın içini temiz kılmak ve huylarını güzelleştirmek içinse bunların yanında "zikir, fikir, şükür" gerekir, deniliyor.

Hakikat için dilde kalan zikir de yeterli değildir; illa kalbi zikir lazımdır. O da merciinden alınabilir. Merciinden, yetkilisinden, bileninden alınmazsa, gizli de olsa kendi başına zikirler, nihayete erdirmezler... Belki sevab kazandırırlar amma; kalbe gerçek anlamda tesir etmezler, yerleşip orda daim olmazlar. Kalbi irşad işi, bambaşkadır. Ancak yaşayanlar bilirler. Ömer Ziyauddin Dağıstani efendi, “Fetvalar” kitabında kendi başına zikredenlere, olduğu yerde dolanan dolap beygirlerinin misalini vermiştir. Kamil Mükemmil (yetişmiş ve yetiştiren) mürşide başvurmayıp kendi başına zikredenler, terakki ettiğini, yükseldiğini, kalbi yolda ilerlediğini sanır; ancak olduğu yerde saymaktadır.

Bir arifin meclisindeyken dinlemiştim; Abdulhalik Gucduvani efendimiz, kitabi ilimleri tedris ediyor, hocasıyla beraber tefsir okuyordu. Kur'an-ı Kerim'i başından sonuna Ayet Ayet mütalaa ede ede devam ediyorlardı. "Allah'ı içinizden zikredin" (Araf, 205) Ayet-i Kerimesine geldiler. Orada Abdulhalik Gucduvani efendimiz sual etti:

"Hocam, Allah Teala burada gizli zikri emrediyor. Resulullah efendimiz de buyuruyor ki 'Şeytan sizin damarlarınıza girer, içinizde kanın dolaştığı gibi dolaşır; başını kalb üzerine koyar, kalbinize muttali olarak ordaki gizli amellerinizi de ifsad etmeye çalışır' (Buhari, Tefsir; Tirmizi, Rada)... Peki, bu haber mucibince, bir kimse Şeytan'dan emin, ŞEYTANDAN DAHİ GİZLENMİŞ ZİKİR emrini nasıl tutacak?"

Hocası tebessüm edip takdir ettiler. Dediler ki "Oğlum, bugüne kadar bunca talebemiz oldu, böyle bir soruyu soran ilk sensin. Lakin biz, Şeytan'dan dahi gizlenecek zikri ve usulünü bilmeyiz. Onu ehline sor. Ehlini de Allah Tealadan iste ki seni onunla tanıştırsın"...

Bu öğütten sonra Abdulhalik Gucduvani efendimiz, Allah Tealadan öyle bir gizli zikrin yolunu gösterecek ehlini diledi ve Hızır As. ile buluştular. Hızır As.’dan o gizli zikri, kalbe tesir eden ve yerleşen o usulü öğrendi. Bu usül, zaten Rasulullah efendimiz tarafından Ebu Bekir Sıddık efendimize verilen zikir usulü ve terbiye yoludur. Sıddıkiye’dir yani sonraki ismiyle Nakşibendiyyedir. Abdulhalik Gucduvani efendimiz, manevi cihetten Nakşibendi efendimize de o usulü öğretti. Bugün Nakşilerden başka o usulü sürdüren herhangi bir yol, tarik, cemiyet yoktur.

Bu usulün kısa izahı şu: Rabıta nuru, şeytanı yakacağı için kaçırtır, nefsi kaplayarak terbiye eder, kalbleri zikre alıştırır, zikrullahı daimi eyler. İç güzelliği ve ahlak güzelliği için zemin hazırlar. 

Rabıtayı inkar eden vehhabi meşreb kimselerin elinde ise hiçbir delil yoktur. Bunlar Müslümanları şirke nispet ederek kendilerini kınadıkları o bataklığa atıyorlar. Müslümana kafir, müşrik diyenin sözü, kendisine dönerek tahakkuk eder... 

Halbuki Rabıtanın, kalbi bağ ve muhabbetin yüzlerce delili var. Bunlardan birini görmek isteyen TirmiziŞemail-i Şerif, Hind bin Hale’den gelen rivayete bakabilir. O rivayete göre Rasulullah efendimizin torunu Hz. Hasan efendimiz, Rasulullah efendimizin yüz ve görünümünü anlattırıp o mübarek sureti hayal edeceğini ve böylece Rasulullah efendimizin ahlakıyla ahlaklanacağını ifade etmiştir. Bu, tarikatlerin kullandığı rabıtadan başka bir şey değil. Şöyle sorulabilir, Peygamberimize rabıtayı anladık da şeyhe rabıta nerden çıktı? Alimler, Peygamberlerin varisleridir. (Ebu Nuaym; Ebu Davud, İlm; Tirmizi, İlm; İbnu Mace, MukaddimeAlimin yüzüne bakmak da ibadettendir. (Hakim, Deylemi) Bu gibi Hadisler, Peygamberimizden sonra alimlerin vazifeli ve selahiyetli olacağını gösterir.

Nakşiler ittifakla söylediler: Zikirsiz, Rabıtasız kalb temizlenmez. Tasfiye olmaz. İtminana da erişemez. İtminan yani kalbin Allah ile huzur bulması. Sükuneti. Rahatlığı. Hakiki imanı elde etmesi.

Rabbini zikret. Bütün varlığınla O’na yönel” (Müzemmil, 8) “Ey İman edenler! Allah’ı çok zikredin” (Ahzab, 41“Bizim öyle kullarımız var ki erdirler; ticaret, aldı verdi meşguliyetleri onların Allah’ı zikirlerine engel olmaz” (Nur, 37), “Mü’minler ki Allah anıldığı zaman onların kalbleri titrer” (Enfal, 2; Hac, 35), “Rablerinden korkanların, bu Kitab’ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri (derileri) ve hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar” (Zümer, 23) Zikir ayetleri, Nakşilerin üzerinde ittifak ettikleri hakikatlerin alındığı kaynaktır. Bu Ayetleri ve başka zikir Ayetlerini tefsirleriyle beraber tefekkür edelim. Üzerinde düşünelim. 

Kalbimizde beslediğimiz Allah'tan gayrı ne kadar sevgi, ne kadar arzu var ise onlar kirletiyor zaten kalbi... Sözümüze itiraz eden varsa kendi kalbine baksın. Eğer bu Allah'tan başka arzular orada mevcut ise, boşuna itirazı bırakıp kalbinin tedavisine baksın.

***

Nakşilerin ittifakı dedik. Peki, diğer Tarikatlerde durum nasıl? Cehri Tarikatlerin yani öncelikle nefsi terbiye usülünde gidenlerin yani Hz. Ali efendimize verilmiş olan sesli zikirle meşgul olanların ulaşacağı yer de kalbi zikirdir. Sesli zikir yapa yapa, yollarını tamamladıklarında, netice onlar da kalbi zikre geçerler.

"Kısık (alçak) sesle" zikrin anlamı: Kendi işiteceği kadar bir sesledir.

Gizli zikir emredilen Araf, 205'te, hem gizli duaya, hem gizli estağfirullah demeye (avf u mağfiret istemeye), hem de kalbi zikre emir vardır. Dua ve af dileği, insanın kendi işiteceği kadar, adeta fısıldayarak olmalıdır. Kalbi zikir ise dil dahil olsun olmasın zikrin manasını kalbde hissetmek (bulundurmak) şeklindedir. Yani kalbden aşk u şevk ile "Allah Allah" diyerektendir. O nedenle Ayet-i Kerimede hem "içeriden" hem de "kısık bir sesle" ifadeleri geçmektedir. Bu bir çelişki değildir haşa.

İmam Kurtubi, bu Ayetin tefsirinde der ki: " 'Yüksek olmayan bir sesle' yani, sözünü yüksekten daha aşağı bir sesle. Bu da kendine işittirecek kadar anlamındadır. Nitekim bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: '...ikisi ortası bir yol tut' (İsra, 17/110) Yüksek sesle söylemek ile gizli söylemek arasında bir yol tut, demektir."

İmam Razi, bu Ayetin Tefsirinde der ki: "İnsanın zikirden (anıp hatırlamadan) istifadesi, ancak, zikir bu şekilde yapıldığında tam ve mükemmel olur. Çünkü bu şekilde yapılacak zikir, ihlasa ve tazarruya daha uygundur. ... Allah'ı içinden zikretmesinden murad, onun, lisanıyla söylediği zikirlerin manasını bilmesi, (kalbinde, gönlünde) kemal, izzet, yücelik, celal ve azamet sıfatlarını hatırlayıp, (kalbinde) devamlı bulundurarak anmasıdır. Bu böyledir, zira lisanıyla zikirde bulunan kimsenin lisanı, kalben zikirden de uzak olursa, bu faydadan hail olur (boş ve faydasızdır). ... 

Cenab-ı Hak, Resulüne, Rabbini içinden zikretmesini emredince, nefsi zikrin bulunduğunun tahakkuk ettiğini itiraf etmek gerekir. Kelam-ı nefsinin manası da sadece budur. ... Allah Teala, "Rabbini içinden... an, zikret" buyurmuş, "İlahını ve diğer isimleri zikret, an!.." dememiştir. Cenab-ı Hak, kendisini bu makamda "Rab" ismiyle adlandırmış ve zatını, Hz. Peygamber'e raci olan zamire izafe ederek, Rabbe-ke (Rabbi-ni) demiştir. Bütün bunlar, Allah'ın sonsuz rahmetine, O'nun kurbiyyet ve yakınlığına, lütuf ve ihsanına delalet eder. ... Kalbte, bu ilahi makam inkişaf edince, ümit kuvvetlenir. Bundan sonra kul, Cenab-ı Hakk'ın, "yalvararak ve korkarak" ifadelerini duyunca, o zaman haşyeti (layıkıyla Allah’tan korkması) artar. Bu durumda da, kalbte, ümid ve korkuya, haşyete sebep olan şeyler, meydana gelir. ...

Binaenaleyh, insanın içinden yapmış olduğu zikirden, yalvarmaya, tazarrüya geçmesi, Miraç'tan inmeye; tazarrudan zikre geçmesi ise, Mirac'a yükselmeye benzer. İşte bu iki hal ile, kudsi ruhlarınevliyaullahın Mirac'ı tamamlanır. ...

İbn Abbas, şöyle demektedir: "Hak Teala'nın, 'yüksek olmayan bir sesle...' kaydının manası, kişinin, Rabbisini kendi kendisi duyacak bir biçimde zikretmesidir. Zira, bu tabirden maksad, lisan ile yapılan zikrin bulunmasıdır. Lisan ile yapılan zikir, kişinin kendisinin duyacağı şekilde olduğu zaman, o kimsenin hayali bu zikirden müteessir olur.. Kişinin hayalinin müteessir olması ise, ruhani ve kalbi zikirde, bir tür kuvvet meydana getirir. "

Tafsilatlı malumat için lütfen Razi Hz.lerinin tefsirine bakınız.

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler. Yorumlarınız Sizin Gibi Değerlidir