8 Ocak 2015 Perşembe

Zemzemin Ortaya Çıkışı ve Kabe'nin Yeniden İnşası



İbni Abbas (Allah onlardan razı olsun) şöyle demiştir:


İbrahim aleyhisselam, İsmail’in annesi Hacer ile emzirmekte olduğu İsmail’i alıp Mekke’ye getirdi. Onları Kabe’nin üst tarafında zemzemin yukarısındaki büyük bir ağacın altına bıraktı. O zamanlar Mekke’de kimse bulunmadığı gibi içecek su da yoktu. İşte İbrahim aleyhisselam, karısı ile oğlunu oraya bıraktı ve yanlarına da içi hurma ve su dolu iki kırba bıraktı. Sonra İbrahim aleyhisselam Şam’a gitmek üzere oradan ayrıldı. Hacer de onun peşinden giderek:

- Ey İbrahim, bizi konuşup görüşecek bir kimsenin, yeyip içecek bir şeyin bulunmadığı bu vadide tek başına bırakıp da nereye gidiyorsun? diye birkaç sefer sormasına rağmen İbrahim aleyhisselam dönüp bakmadı bile, sonunda Hacer:

- Bunu böyle yapmanı sana Allah mı emretti? deyince, İbrahim:

- Evet, Allah emretti, diye cevap verdi. Hacer:

- Öyleyse Allah bizi korur, dedi ve oğlunun yanına döndü.

İbrahim aleyhisselam yürüdü gitti, kimsenin kendisini göremediği Seniyye mevkiine varınca yüzünü Kabe tarafına çevirdi ve ellerini kaldırarak şöyle dua etti:

“Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem’inin (Kabe’nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.” (İbrahim Suresi, 37)

Hacer, İsmail’i emziriyor ve kırbadaki sudan içiyordu. Nihayet kırbadaki su tükendi, hem kendi hem de oğlu susadı. Hacer çocuğun susuzluktan toprak üzerinde yuvarlandığını görünce yavrusunun bu acıklı haline bakmaktan üzülerek onun yanından kalkıp oraya en yakın tepe olan Safa’ya gitti ve tepenin üstüne çıktı. Sonra acaba bir kimse görebilir miyim diye vadiye bakındı, fakat kimseyi göremedi. Safa tepesinden inip vadiye gelince koşmasına engel olmasın diye elbisesinin eteğini topladı, sonra da çok zor durumda kalan bir insanın gayretiyle koşmaya başladı vadiyi geçip Merve’ye geldi. Tepenin üzerine çıkıp acaba birini görebilir miyim diye bakındı fakat kimseyi göremedi. İki tepe arasında böylece yedi defa gidip geldi.

İbni Abbas diyor ki Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem “İşte bundan dolayı halk, Safa ile Merve arasında sa’y ederler” buyurarak sözüne devam etti. Hacer, Merve tepesine çıkınca bir ses duydu. Kendi kendine Sus dinle dedi. Sonra iyice kulak verdi. Aynı sesi bir daha duydu. Tamam sesini duyurdun, eğer bize yardım edebilecek durumda isen bize yardım et, dedi. Bir de baktı ki şimdiki zemzemin olduğu yerde bir melek (başka bir rivayette Cebrail As.) topuğuyla veya kanadıyla toprağı kazıp zemzemi ortaya çıkardı. Hacer de akıp gitmesin diye suyun etrafını çevirmeye ve bir taraftan da kırbasını doldurmaya çabalıyordu. Hacer, suyu avuçladıkça yerden su kaynıyordu. İbni Abbas (Allah onlardan razı olsun) şöyle dedi: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Allah, İsmail’in annesine rahmet etsin, zemzemi kendi haline bıraksaydı veya suyu avuçlamasaydı zemzem suyu akan bir ırmak olurdu, buyurdu. İbni Abbas sözüne şöyle devam etti:

Hacer sudan içti, yavrusunu emzirdi. Melek ona:

- Sakın mahvoluruz diye korkmayın. İşte şurası Beytullahın yeridir. Onu şu çocukla babası yapacaktır. Allah o işi yapacak kimsenin yok olmasına izin vermez.

Beytullahın yeri; yer seviyesinden biraz yüksekçe idi, zamanla seller sağını solunu yalayıp aşındırmıştı.

Onlar bu şekilde yaşayıp giderken Cürhüm kabilesinden bir grup insan veya onlardan bir aile Keda yolundan gelerek Mekke’nin alt tarafına indiler. O sırada bir kuşun gelip gittiğini gördüler. Bu kuş mutlaka bir suyun etrafında dönüp duruyordur dediler, bu vadide su olmaması lazımdı ve bunu anlamak için bir veya iki kişiyi oraya gönderdiler. Gidenler orada suyun bulunduğunu görüp durumu haber verdiler. Suyun yanına geldiklerinde Hacer’i gördüler:

- Bizim buraya yerleşmemize izin verir misin diye sordular, o da:

- Evet bu sudan istifade edebilirsiniz, ama mülkiyeti hakkında bir hak iddia etmemek şartıyla, dedi.

Onlar da peki, kabul, dediler.

İbni Abbas rivayetine şöyle devam etti:

İnsanlarla bir arada olmaya ihtiyaç duyduğu bir sırada onların çıkagelmesi Hacer’i sevindirdi. Cürhümiler oraya yerleştikleri gibi diğer akrabalarına da haber saldılar, onlar da gelip buraya yerleştiler. Böylece orada ev bark çoğalmış oldu.

Hacer’in oğlu İsmail büyüyüp gelişti. Cürhümilerden Arapça öğrendi. İyi halleriyle Cürhümiler arasında beğenilip takdirlerini kazanmıştı. Ergenlik çağına gelince onu kendilerinden bir kızla evlendirdiler.

Günün birinde Hacer vefat etti. Uzun bir zaman sonra İbrahim  aleyhisselam, burada bıraktığı karısı ve oğlunu ziyaret için Mekke’ye geldi. Fakat İsmail’i evde bulamadı. İsmail As.'ın Cürhümilerden olan karısına:

- İsmail nerede, diye sordu. Kadın:

- Rızkımızı temin etmeye, diğer bir rivayete göre avlanmaya gitti, dedi. İbrahim aleyhisselam, geçim durumlarını ve nasıl olduklarını sordu. O kadın da:

- Çok kötü durumdayız, büyük bir sıkıntı ve darlık içindeyiz, diye hallerinden şikayet etti. İbrahim de:

- Kocan gelince ona selamımı söyle, kendisine hatırlat da kapısının eşiğini değiştirsin, dedi.

İsmail aleyhisselam eve gelince orada bir şeyler olduğunu sezdi ve karısına:

- Ben yokken eve biri geldi mi diye sordu. O da:

- Evet, yaşlı bir adam geldi, diyerek onu tarif etmeye çalıştı. Seni sordu, ben de ava gittiğini haber verdim, nasıl geçindiğimizi sordu, ben de geçim sıkıntısı çektiğimizi anlattım ve bana kocan gelince ona selamımı söyle, kendisine hatırlat da kapısının eşiğini değiştirsin, dedi. İsmail aleyhisselam:

- O gelen benim babamdır, bana senden boşanmamı emretmiş. Haydi ailenin yanına dönebilirsin, dedi. Kadını boşayıp Cürhümilerden başka bir kadınla evlendi. Allah’ın dilediği kadar bir zaman geçtikten sonra İbrahim aleyhisselam tekrar oğlunun evine ziyarete geldi. Fakat İsmail’i yine bulamadı. İçeri girip İsmail’i sordu. Karısı, rızkımızı temin etmeye gitti, dedi. İbrahim:

- Geçiminiz, haliniz nasıldır, diye sordu. Kadın:

- Çok iyi durumdayız, rahat ve bolluk içindeyiz, diyerek Allah’a hamd etti. Konuşma şöyle devam etti:

- Ne yiyorsunuz?

- Et yiyoruz.

- Ne içiyorsunuz?

- Su.

O zaman İbrahim aleyhisselam: Allah'ım, etlerine ve sularına bereket ver diye dua etti.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem sözün burasında şöyle buyurdu: “O zamanlar Mekke’de ekin yoktu, eğer olsaydı tahılın da bereketlenmesi için dua ederdi.

İbni Abbas dedi ki: İbrahim’in duası bereketiyle et ile su, başka yerde yaşayanlarla kıyaslanmayacak şekilde Mekkelilerin sağlığına elverişli olmuştur.

Bir başka rivayete göre İbrahim aleyhisselam oraya gelince:

- İsmail nerede, diye sordu. Karısı:

- Avlanmaya gitti, dedi. Hanımı: Yemek yemek ve su içmek için buyurmaz mısınız? Dedi. İbrahim aleyhisselam, ne yiyor, ne içiyorsunuz diye sordu. Kadın:

- Yemeğimiz et, içtiğimiz de sudur, dedi. İşte o zaman:

- Allah’ım onların yiyecek ve içeceklerine bereket ver diye dua etti. İbni Abbas sözüne şöyle devam etti: Ebu’l Kasım sallallahu aleyhi vesellem, “İşte bu İbrahim’in duasının bereketidir” buyurdu.

İbrahim aleyhisselam gelinine şöyle dedi: Kocan eve gelince ona benim selamımı söyle ve kendisine hatırlat da kapısının eşiğine sahip olsun, dedi. İsmail aleyhisselam eve gelince,

- Eve gelen oldu mu? diye sordu. Karısı:

- Evet, güzel görünümlü bir ihtiyar geldi, diyerek onun hakkında güzel şeyler söyledi. Sözüne devamla, bana seni sordu, ben de anlattım. Geçimimizi öğrenmek istedi, ben de çok iyi olduğunu söyledim, dedi. İsmail aleyhisselam:

- Sana bir tavsiyede bulundu mu? diye sordu. O da:

- Evet sana selam söyledi ve kapının eşiğine sahip olmanı emretti, dedi. O zaman İsmail:

- O benim babamdır. Evin eşiği de sensin, babam seni hoş tutmamı, seninle iyi geçinmemi emretmiş, dedi.

Allah’ın dilediği kadar bir zaman geçtikten sonra İbrahim aleyhisselam bir daha geldi. O sırada İsmail, zemzemin yanındaki büyük bir ağacın altına oturmuş, ok yontuyordu. Babasını görünce ayağa kalktı. Uzun süre birbirini görmeyen bir baba çocuğuna, bir çocuk da babasına sevgi ve saygısını nasıl gösterirse, onlar da birbirlerine öyle yaptılar. İbrahim aleyhisselam oğluyla konuşmaya başladı:

- İsmail, Allah Teala bana önemli bir görev verdi.

- Öyleyse Rabbinin emrini yerine getir babacağım.

- Ama bana yardım edeceksin.

- Sana elbette yardım edeceğim.

İbrahim aleyhisselam oradaki yüksekçe bir tepeyi gösterdi ve:

- Allah Teala, işte şuraya bir ev yapmamı emretti, dedi. İbrahim oraya Kabe’nin temelini atıp yükseltti. İsmail aleyhisselam taş getiriyor, İbrahim aleyhisselam da duvar örüyordu. Binanın duvarları yükselince İsmail aleyhisselam şu Makam-ı İbrahim diye bilinen taşı getirip babasına verdi. O da bu taşı iskele gibi kullanıp üzerine çıkıp İsmail’in getirdiği taşlarla inşaata devam etti. Onlar beraberce binayı yaparken: “Rabbim, bizden bu hizmeti kabul eyle. Şüphesiz sen duamızı duyan ve niyetimizi bilensin.” (Bakara, 127) diye dua ediyorlardı.

(Kaynak: İmam Nevevi Hz., Riyazu's Salihin, 1869; Buhari, Enbiya, 9)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler. Yorumlarınız Sizin Gibi Değerlidir